Fıkra Bölümü :)

Başlatan enderege, 31 Mayıs 2011, 22:23:00

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Metilli

Cehennemde İki Kadın;
+Selam, benim adım Wanda.
-Selam, benimkide Slyvia, sen nasıl öldün?
+Donarak öldüm.
-Ne kadar korkunç.
+Yok o kadar kötü değildi, soğuktan titremem geçince ısınmaya başladım ve uyku bastı, sonunda huzur dolu bir ölüm. Peki sen nasıl öldün?
-Ağır bir kalp krizi geçirdim. Kocamın beni aldattığını sandım, onu iş üstünde yakalamak için eve erken geldim, fakat evde tek başına televizyon seyreder halde buldum.
+Sonra ne oldu?
-Kesinlikle evde başka bir kadının olduğundan emindim, bütün evi aramaya başladım. Çatıyı, yatakların altını ama her yeri aradım fakat bulamadım. Ama aşırı yorulmuştum, kalp krizi geçirdim ve öldüm.
+Keşke derin dondurucuya baksaydın, şu anda ikimiz de yaşıyor olacaktık.

enderege

Alıntı yapılan: Metilli - 28 Kasım 2012, 20:35:00

+Keşke derin dondurucuya baksaydın, şu anda ikimiz de yaşıyor olacaktık.


:D :D :D :D

Kesinlikle birbirlerini yine öldürürlerdi.
Bize bu dünya atalarımızdan miras kalmadı, Çocuklarımızdan ödünç aldık.

Metilli

Belki sadece biri yaşardı o zaman Ender hocam :D

yingyang16


ikose


yingyang16


yingyang16

Temel bir gün Trabzon'a gidecek, terminalde otobüse biner ve şoför koltuğuna oturur.
- Ya hemşerim senin yerin ora değil sen arkaya geç, derler ama laf anlatamazlar. Sonunda biri gelir Temel'in kulağına bir şeyler fısıldar, Temel hemen en arka beşli koltuğa geçer. Merak edenler sorar:
- Ne söyledin?
Adam da:
- O koltuk Trabzon'a gitmiyor, arka beşli gidiyor dedim, der. :g  :))

yingyang16



ikose

Gerçek bir mektuptur Temel fıkrası değil !

Trabzonlu Temel Ağa'nın sevgili torunu Eda'ya verilen ödev ile başı derttedir.
Eskişehir'e göç eden arkadaşı Niyazi'ye başına gelenleri yazar:

Niyazicugum. Hani benim küçük torun var ya. Geçen akşam, geturdi ödevini önüme koydi.
Bi yandan da aglay. Zaten dertlerini hep baga açar.

Dedi ki; 'Habunlari anliyamadum. O yüzden da yapamadım. Yarin ögretmen beni dövecek.'

Dedum ki; 'Aglama usagum, bunun içun ögretmen adam dövmez. Simdi oni çözeruk.'

Ne mümkün Niyazi kardasum:


Bi tirenlan, bi otobos ayni istasyondan kalkmislar. Tiren otobostan üçte bir daha hizli gidiy.
Otobos iki yerde onbeser dakka istirahat vermis. Tiren da bi yerde durmis, 20 dakka su almis.
Otobos saatte 60 kilometro gidiymis. Tiren 5 saat sonra gidecegi yere varmis.
Otobos ise ne vakit sonra oraya varacakmis. Ograstum yapamadum.

Usak aglay.

Derken bubasi geldi. O da çözemedi. Diyrum oga ki, ' damat, senun tanidugun tahsilli bi otobos
sofori var ise oga soralim, belki o bilebilur. Yahutta sabah olsun ben usagi soforler cemiyetine götüreyum.
Onlar arasinda belki tirenle yaris etmis bi sofor vardur da bize nasihat verur. 'Ha, biz bi yandan da usaga tireni tarif ediyruk.
Tiren görmemis ki...

Ne anasi görmis, ne bubasi. Ben da bi tek askerlukte Erzurum'dan Sivas'a gittiydum.
Neysa kardasum, o gece çok kizdum. Diyeceksun ki niye?
Usak daha incir agacindan duti ayiramay; mezgiti gosteriyrum, hamsi diy; efendum,
yumurtanun fabrikada yapilduguni sanay. Biz gelduk araba yaristiriyruk. Yani efendi,
otobos saatinda varsa ne olur, geç varsa ne olur? Gurbetten yolci mi bekliysun?
Eger varacagi saat onemliysa, edersun yazihaneye bi telefon, derler saga otobosun inecegi zamani..
Bu kadarluk mesele içun sabiyi subyani niye telef edersun?

Usakcuklarda sarki yok, türki yok, oyun yok; dayamis matamatigi.

Ayiptur...